herşey burada yazılı
bu bir divan-ı kerim
ölünce gam yerim
bundan habarım olmaz

Bir ara kitap olacaktı Mevzu O Değil, Sonra kitap “yayın evi beklerken” diye geveledi, Ben de blog dedim — Hem evde giyilir, Hem dışarıda okunur!

Burada yazılar var. Şiirler var. Bir de zihnimde dolanıp duran tilkiler… (Hepsi aynı yöne bakmıyorlar hâlâ.)

Önce anneme selam çakalım: O hep saatli maarif gibi… Beni hep izledi. Hatta ben bile beklemiyorken!

Babam — ah babam! Bu sitenin hem isim babası, Hem de “ne yazdı lan bu gene?” dedirten gizli editörü.

Ağabeyime kucak dolusu mürekkep: “Yaz, olur mu olur” dedi. Oldu.

Ve Gökçe… İçimdeki yazma toprağına bir kibrit attı da İçimde bahar oldu Mart ortasında.

Sonra diğer herkes — Hikâyelerinde bana da pencere açan dostlar: Beni bazen ana karakter, Bazen figüran, Bazen de fondaki çay bardağı yapanlar…

Velhasıl kelam, Ben burada yazacağım. Çünkü neden yazmayayım? Yazmazsam başıma yaz gelecek!

Losing the Sense of Wonder

“İntihar, felsefenin tek ciddi sorusudur.” — Albert Camus Artık intiharı daha ciddi düşünmeye başladığımı fark ediyorum. Evet, geçmişte de zihnimi yoklayan bir merak, hatta belli bir düzeyde makul bulma eğilimi vardı. Ancak o zamanlar bu düşünceyi hemen karşıt argümanlarla dengelemeye çalışır, yaşamı savunan küçük gerekçeler üretirdim. Fakat 30’lu yaşlardan sonra bu argümanların sayısı azalmaya başladı. Hayatın sıradanlığı, sürprizsiz bir döngüye dönüşmesi ve artık “iyi” anlamda şaşırmayacağımı kabullenmek—tam da bu içselleştirme süreci—intihar fikrini daha ciddi bir düşünsel uğrağa dönüştürdü diyebilirim....

October 15, 2025 · 5 min · Moya

Bendeste - II

Soft Reset En saf duygularımdı, sana karşı olanlar. Aklıma düştüğün anlarda yerli yersiz bir telaş kaplıyor içimi. Etrafıma bakıyorum: bir pencere arıyorum, dışarıyı gören, gökyüzünü gören, belki içimdeki daralmaya biraz oksijen veren. Sonra kendi kendime fısıldıyorum: “Acaba ne yapıyordur şu an?” Keyfi yerindedir herhalde… Hatta, umduğunu bulmuştur kesin. Ve o anda nefes almak zorlaşıyor. Belli belirsiz bir “of” çıkıyor dudaklarımdan, öyle kocaman değil, küçük bir sıfırlama gibi. Bir çeşit soft reset....

September 22, 2025 · 1 min · Moya

Bendeste - I

Bilmediğimi Bekliyorum Ben senin sandığın gibi sinirli, agresif bir insan değilim. Ama sen de benim düşündüğüm gibi kusursuz değilsin. Tıpkı benim gibi. Eksiğiyle, fazlasıyla, yamuk yumuk. Ben bu gerçekle uyanıyorum her sabah. Ve her sabah… seni özleyerek. Yani kahvaltıdan önce açlığım sen oluyorsun, Kahveden önce kafeinim hasretin. Bekliyorum. Hem de öyle gizli saklı değil, beklediğim suratımda billboard gibi asılı duruyor. Sorana cevap vermeme gerek yok: “Gelmez ama bekliyorum” yazıyor gözlerimde....

September 8, 2025 · 1 min · Moya

Against Everything

ben ne güzel susarım duvar diplerinde elimi cebime koymuşum, düşünceye karşı simitçiden kalma susam var avcumda bir inat, bir boşvermişlik — hayata karşı çay soğumuş, ekmek bayat gazete okunmamış, manşet tanıdık devletin dili suskun, vatandaş uykuda kulağımda bir ezan, öbüründe rakı şarkısı ikisi de aynı geliyor artık kulağa tanrıya karşı, içkiye karşı ben yürürüm, kaldırımlar bilir beni, bilmezmiş gibi yapan devlet memurları “gelme bir daha” diyen mektuplar sakat sandalye bacağı gibi yamuk saatler zamanın çarpıklığına karşı...

August 6, 2025 · 1 min · Moya

The band with the three stripes

Biblical Limewire, Ares, Napster’dan indirilen; hatta dümdüz radyodan kasete çekilen parçaları kanlı canlı dinlemek, dünyanın en güzel duygusu. Tüm imkânsızlıklar içinde dünya ile bağ kurabilmek, sanırım bu hayattaki en büyük başarım. Gelelim Oasis’e. Biletlerin nasıl kuyruklar oluşturduğunu, ödeme sistemlerinin nasıl çöktüğünü anlatmaya gerek yok. Bu sadece bir konser değildi; ailenin bir araya gelişiydi. Asla sıkı bir Oasis fanı olmadım ama dinlerken çok sevdiğim, çok eğlendiğim bir gruptu. Özellikle Liam’ın daly*raklığı, Noel’in efendi duruşu, Bonehead’in şiir gibi çalması… Ve daha nice sevdiğim yanları var bu grubun....

July 22, 2025 · 3 min · Moya

Poem V

Mesafe yoktu o an sadece biz vardık, Eğildim, bir şarkı çaldı içimde — biraz karışık. Ruhum ellerine kondu ilk defa orada, Yorgun bir İstanbul gecesi, kuleler sessiz tanık. Ezanla caz karışırdı bir sokakta, adım adım yakındık. Mum ışığında kayboldu zaman, gözlerinle tutuldu an. Galata’dan bakarken Çamlıca’ya, bir dilek tuttum: Öpmekle ölmüyor insan, ama bazen yeniden doğuyor. Kokunu ezberlemeye çalışırken utangaç bir sokakta, Çırpınan kalbimle sıyrıldım kendimden, Ellerim ilk kez ait olduğu yeri buldu....

June 22, 2025 · 1 min · Moya

By Death's Side

I Çok kez uyandım yeryüzünün ilk sabahına Ve çok kez gömüldüm kendi içimin karanlığına. Avuçlarımda kırık aynalar gibi hayat — Her bir parça, bir başka ben. Şimdi yeniden çıkıyorum yola, Kendime son bir cümle gibi hazırlanarak. II Ben ne göğe mektup yazdım Ne de altın tahtlarda oturanlara. Bir yıldız bile dilemediğim oldu Bir ekmeği bölüştüm, Ve yoksulluğu, bir kardeş gibi, Dizimin dibine oturttum. III Ben ölümü; Ne kutsal kitaplarda aradım, Ne de filozofların masalarında....

June 16, 2025 · 1 min · Moya

Bugündeste - IX

Ne Olmuş Bugün de Geldiysek? Bugün yine kendime kahve yaptım. Usulüne göre değil, keyfine göre. Hayatı filtre kahve gibi demliyorsun: Biraz acı, Biraz sabır, Ve sonunda yine sen içiyorsun tüm tortusunu. İnsan dokuz bölümde değişir mi bilmem ama, Ben artık eskisi kadar hızlı cevap vermiyorum mesajlara. Cevaplar bekler. Olgunlaşır. Sonra yine eksik kalır. Sadece düzgün bir kaldırım arıyorum yürümek için. Ama yine de yürümeye devam ediyorum. Bazı yollar seni yorsa da,...

June 5, 2025 · 1 min · Moya

Bugündeste - VIII

İçimde Hâlâ Seksek Çizen Biri Var Bazı sabahlar aynaya bakıyorum, Saçlarım dağınık hür general, Suratım asık değil de sarkık, Ama gözümdeki o inat — Beş yaşından kalma. İnsan büyüyor, evet. Boy uzuyor, sorumluluklar çoğalıyor, Ama o içindeki çocuk hâlâ duşta su ile oynamayı seviyor. Bir oyuncağa uzun uzun baktım. Ona değil aslında, onu isteyen eski halime. Kendi kendime dedim: “Bak işte, alabilecek yaşa geldin, ama oynamayacak halin kalmadı.” İçimde hâlâ seksek çizen biri var....

June 4, 2025 · 1 min · Moya

Bugündeste - VII

Koşuyorum Ama Durduğum Yerdeyim Koşuyorum. Sabah işe, öğlen bir kahveye, akşam hayata yetişmeye… Ama kendime varamıyorum. Yolda yürürken, Bir kadının kulağındaki şarkı dikkatimi çekti. Kulaklığımdan o an farklı bir şey çalıyordu. Ama içimden aynı melodi geçti: “Ne tesadüf?” Kaçan hep bir adım önde, Kovalayan hep biraz yorgun. Ben bazen senden kaçtım, Ama sen hiç kovalamadın. Bu da şehrin başka bir gerçeği: Kalabalıkta kaybolmak kolay, Ama biri seni arasın diye kaybolmak…...

May 30, 2025 · 1 min · Moya