Kendimle Konuşurken Yakalandım

Aynadaki adamla anlaşıyoruz artık,
Eskiden öyle değildi,
Bir sabah aynada kendime “günaydın” dedim.
Cevap vermedi.
Göz kırptı sadece.
Hani böyle,
Yıllar önce arayıp da ulaşamadığın bir dostu
Tesadüfen sokakta görünce
Yapıştıramazsın ya kelimeyi,
Aynı o mahcubiyet.

Dedim ki:
“Ne ara bu kadar sus pus oldun?”
Yüzümü buruşturdu.
Şikâyetim ona değilmiş gibi…
Sustum.

Oturduk karşılıklı —
Ben ve benim dünden kalan hâlim.
Ben anlatmaya başladım,
O dinledi.
Derken…
Başladık tartışmaya!
“Sen çok hayal kuruyorsun,” dedi.
“Sen çok hesap yapıyorsun,” dedim.
“Sen herkese iyi davranıyorsun,”
“Sen kimseye güvenmiyorsun!”

Çatır çatır döküldü kelimeler,
Sanki içimde küçük bir iç savaş,
Biri gönlüm,
Diğeri aklım komutan.
Ama ikisi de beni yedek kulübesine almış!

Sonra bir sessizlik…
Öyle böyle değil,
Altı saatlik belgeli sessizlik!
Birbirimize küs gibi —
Ama aynı bedeni paylaşmak zorunda.
Küs olsan ne olur?
Aynı çorabı giyeceksiniz yine de!

İşte o an fark ettim:
Ben artık eski ben değilim.
Ama yeni ben de hâlâ kurulmamış bir cümle.
Yarım kalan bir şiir,
Vezni eksik,
Kafiyesi unutulmuş…

Yani ne tam “ben”,
Ne de “başkası”.
Bir nevi geçiş dönemi:
Arada kalmışların istasyonu.

Ve kendime dedim ki:
“Bundan sonra birbirimizi suçlamayalım.
Senin hatalarınla ben büyüdüm,
Benim korkularımla sen savruldun.
Varsa bir anlaşma,
İkimiz de imzalayalım!”

Kalemi aldım,
Kendi elime imza attım.
Altına da yazdım:
“İnsan kendisiyle barış imzalamadıkça
Kimseye huzur veremez.”