İçimde Hâlâ Seksek Çizen Biri Var
Bazı sabahlar aynaya bakıyorum,
Saçlarım dağınık hür general,
Suratım asık değil de sarkık,
Ama gözümdeki o inat —
Beş yaşından kalma.
İnsan büyüyor, evet.
Boy uzuyor, sorumluluklar çoğalıyor,
Ama o içindeki çocuk hâlâ
duşta su ile oynamayı seviyor.
Bir oyuncağa uzun uzun baktım.
Ona değil aslında,
onu isteyen eski halime.
Kendi kendime dedim:
“Bak işte,
alabilecek yaşa geldin,
ama oynamayacak halin kalmadı.”
İçimde hâlâ seksek çizen biri var.
Hayat çizgilerle dolu:
Kaldırım çizgilerine basmadan
Kimisine basarsan yanarsın,
Kimisine basmadan geçemezsin.
Ben hepsine basıp baştan başlıyorum.
Çünkü kaybetmenin de bir ritüeli var.
İnsan aynı huyla yıllarca yaşar.
Unutur gibi olur,
ama o huy bir gün gelir,
eski bir tanıdık gibi kapını çalar.
Ben hâlâ sabahları
kahveyi önce koklayarak içerim.
Çünkü çocukken çayı öyle içen babam vardı.
Bazı alışkanlıklar,
kan bağıyla geçiyor sanırım.
Ve hâlâ,
Yeni bir defterin ilk sayfasına yazarken,
yazım bozulmasın diye yavaş yavaş yazarım.
Ama sonra işler karışır,
hayat gibi…