Bugün el sıkıştım yokluğunla.
Sıra bende değildi,
Ama ben demledim çayı.
O sade içti.
Ben de.
Zaten eskisi kadar şekerli değilim artık.

Anlaştık:
Sen gelmeyeceksin,
Ben de seni beklemeyeceğim.
En azından beklememeye çalışacağım.
Ama…
Bazen bir sokak ismini duyunca içim burkulabilir.
Bunu da antlaşmaya madde olarak ekledik.

Madde 4:
Rüyama girebilirsin,
Ama sabah silik hatırlanacaksın.
Madde 7:
Şarkılarda aklıma gelirsen,
Sadece iç çekeceğim, ağlamayacağım.
Gözlerimin dolmayacağına garanti veremiyorum.
Madde 11:
Adını duyunca kalbim eskisi kadar hızlı atmayacak ama
O kısa duraksamayı kabul edeceğim.
İnsan, eksik çarpmayı da öğreniyor çünkü!

Yokluk çok kibar bu aralar,
O da yorulmuş beni didiklemekten.
Beraber sustuk biraz,
Aynı sessizliğe oturduk karşılıklı.
Bir anlaşmanın en huzurlu hâlidir bu:
İki taraf da susar.

Sonra dedim ki:
“Senle yaşadıklarımı silmiyorum,
Ama artık yenilerini onun üzerine yazmıyorum.”
Yokluk başını salladı,
Ve ilk kez göz kırptı bana.

Belki artık özgürüm.
Belki değilim.
Ama şunu öğrendim:
Bazı ayrılıklar,
Seni sen yapan tek imzadır altına attığın.
Ve ben imzamı attım bugün,
Yokluğun huzurunda!