(Son Duruşma)

Bugün son duruşma.
Dosya kalın, sayfa çok,
ama sesim dingin.
Çünkü artık çığlık atmadan da anlatabiliyorum:
Ben sevdim.
Kırıldım.
Aldandım.
Aldatıldım.
Ve çoğu zaman sadece gözlerine değil,
yokmuşum gibi davranmana üzüldüm.

Seni özledim.
Bunu itiraf etmek kolay değil,
Çünkü kimse artık kimseyi özlemiyor gibi davranıyor.
Ama ben…
Gece uykusuzluklarının bir kısmını sen tuttun içimde.
O yüzden bu da bir itiraf değil,
bir teslimiyet.

Kavgalarda susmam gereken yerde bağırdım.
Sustuklarında seni duymaya çalıştım,
ama sadece sessizliğini duydum.
Çünkü sen konuşmuyordun,
kaçıyordun.
Ve ben seni hâlâ orada zannediyordum.
Kavgalardan sonra özür beklerken,
yine ben özür diledim.
Sanki sevilmeye layık olmak için hep biraz eksik kalmalıymışım gibi…

Oysa ben…
Tamdım.
Kendimce.
Kırıklarımla, sabrımla,
şüpheleri içeride çürütmeye çalışarak.

Aldatıldım.
Evet.
Ama en çok içimdeki inanç aldatıldı.
Sana değil,
“Birlikte mümkün” fikrine olan inancım.
Sen yoktun,
ama ben hâlâ var sandım.
Çünkü sevgi bazen sadece inatla karıştırılıyor.
Ben inandım.
Oysa sen sadece geçiyordun.

Ve işte bu duruşmanın kararı şu:
Hiçbir suçu sonsuza dek taşımayacağım.
Ne seninkini,
Ne de kendi sustuklarımı.
Çünkü cezasızlık bazen affetmek değil,
kendini bırakmaktır.

Karar:
Serbestsin.
Ben de öyle.
Ama sen “kaçmak"la,
Ben “kalmak"la özgürüm artık.