(Sokağa Çıkarken Giyilen Kırıklar)
Bugün dışarı çıktım.
Terapi odasının “görüşmek üzere” cümlesinden
Bir adım sonrasıydı bu.
Ve bilmiyorum neye hazırdım —
Ama hazır olmamakla yola çıkmak arasında
Çok da fark kalmamıştı artık.
İlk adımı attım.
Kaldırım, ayağımı tanımadı.
Şehir hâlâ aynıydı,
Ama ben…
Ben başka bir şeydim artık.
Yani hâlâ bendim,
Ama birkaç eksik parçanın yerini sessizlik almıştı.
Bir pastane camında gördüm
Çocuklar pasta yedi,
Ben sadece izledim.
Yan masada bir çift güldü,
Ben sadece su istedim.
Biri telefonda “özledim” dedi,
Ben sadece yutkundum.
Yani şehir, bana ait olmayan seslerle doluydu,
Ama ben sessizliğimi üzerime alıp dolaştım.
Giydiğim kırıklar sanki görünmezdi,
Ama her adımda içimden bir çıtırtı geliyordu.
Bir sokak müzisyeni çalmaya başladı:
Tanıdık bir ezgi,
Birlikte dinlediğimiz günlerden kalma…
Ve orada durdum.
Elimi cebime attım,
Bozukluk yoktu.
Ama içimde kırık çoktu.
İşte onları bıraktım gitar kılıfına.
Alır mı bilmem…
Ama o da bir tür sadaka işte:
Kendine, senden kalan.
Sonra yürümeye devam ettim.
Binalar hâlâ yüksek,
Gökyüzü hâlâ uzağımdaydı.
Ama bu kez gölgesinden korkmadım.
Çünkü artık biliyorum:
İyileşmek sessiz değil,
Ama illa gürültülü de değil.
Bazen sadece yürümek.