(Tarihte Bugün: Güzel Bir Hatıranın Düğüm Noktası)

Tarihte bugün.
Ne gün ama!
Nasıl tarif etsem bilemedim,
Kelime dağarcığım var,
Ama o gün —
Sözlüklerin maaşını hak etmediği bir gündü!

Soğukta saatlerce beklemek mi mutluluk,
Yoksa uzun aradan sonra kavuşmak mı?
Soğuktu, evet.
Ama mutluydum.
Hem de “yokuş aşağı düşen umut” gibi değil…
Gerçekten mutluydum.
Bir saatten fazla bekledim,
Yüzüm üşüdü, ellerim ceplerle kavgada —
Ama içim ısınmıştı.
Sen geliyordun çünkü.

Rüzgâr vardı.
Ama ne gam!
Yürüyorduk ya…
Yani ayaklarımız yere basıyordu ama
Kalbimiz arka cebimizdeydi.

Rüzgâr savurdu saçlarını Bomonti’ye kadar,
Bir şemsiye gibi tutmanı istedim hayatında.
Bir bira, bir pizza, bir kahkaha,
Dünyanın en güzel fotoğrafı çekildi belki de,
Yemekten önce, yağmurdan sonra
Ama hangi kareye sığdırsam seni bilemedim.

Tiyatro vardı…
Oyun başlamadan fotoğraf çektik —
Hani sahne boşken,
Koltuklar doluyken…
İnsan bazen en kalabalık yerlerde
En yalnız anını çeker ya objektife,
İşte öyle bir andı.
Ama sen vardın ya,
Yalnızlık göç etmişti ülkeden.

Tiyatro çıkışı parti vardı,
Yetişmeye çalıştık.
Yani biz zaten geç kalmaya meyilliydik hayata —
Ama o gece
Zaman bile bize geç kalmıştı.

Tarihte bugün.
Ne gün ama.
O kadar net, o kadar berrak ki…
Beynimin arka sokağında hâlâ afişi asılı:
“Oyun Günü: Sadece O Gün Sevdim Seni”

Ve işin tuhafı,
Keşke
Sadece bunun için
Sevseydim seni.
Ama olmadı.

Ben seni,
Böyle binlerce
“tarihte bugün” anı
Yarattığın için sevdim.