Sevgi yoksunluğunun 7. yılındayız. İnsan hayatında 7 yıl çok uzun bir süre. Mesela 7 yaşında ilkokula başlamıştım. 7 yaşını net hatırlarım, hatta sünnet bile olmamıştım. Annemisiz 7 yıl geçmiş. 7 yılda her şey değişir. Hayat değişir. Biz de değiştik, istemeden. Ama tek değişmeyen şey “az önce buradaydı” hissi. Yine de hep orada bir yerde, biraz önce oturduğu koltukta, camdan dışarıyı izliyormuş gibi. O kadar net bir hissiyat ki bu, bazen sesini duyuyorum. Öğle saatlerinde gözüm hep telefonda hâlâ. Birazdan telefon çalar, birazdan arar. 77 yıl da geçse eksilmeyecek bir özlem var içimde. Garip şekilde yokluğun alışıldık değil, varlığın hâlâ yeni.
Sen sanki hâlâ buralardasın da ben yanlış odaya bakıyorum. Keşkeler büyüdü. Hem de sessizce.

Bu yıl belki en çok şunu fark ettim: seni hatırlamakta zorlanmıyorum ama kendimi senin yanındayken hayal etmekte zorlanıyorum artık.
Çünkü ben büyüdüm anne. Ve seninle büyümek başka bir şeydi. Seninle yaşlanmak başka bir şey olurdu. Seninle dertleşmek, seninle gülmek, seninle susmak, yanında oturup seni dinlemek güzel olurdu. Radyoda bir şarkı çalıyor hah işte diyorum ama dinletecek kimsem yok. Bir cümle kuruyorum, senin o kahkahan geliyor aklıma. Bir şey başarıyorum, “anneme söylesem şimdi nasıl övünürdü” diye geçiriyorum içimden. Yakın zamanda sana o kadar ihtiyacım vardı ki anne 7 sene sonra ilk defa seni adınla andım. Kalbim dedim senin dediğin gibi. Kalbim. Bu kadar sert düşeceğimi bilmiyordum. Toparlıyorum toparlamasına da bu kadar yalnız kalacağımı, görmezden gelineceğimi hiç düşünmemiştim.

Hiçbir eksiklik senin yerini doldurmadı.
Ve hiçbir şey seni anlatmaya yetmedi. Yazamadım sana dair bir şeyler. Hiç cesaret edemedim. Sen bizi, biz daha ne olduğunu bile anlayamadan, kapasitemizin çok ötesinde sevdin. Biz bunu fark ettiğimizde insanlar mezarına toprak atıyordu. Annemi özledim sanki 34 yıldır hiç özlemediğim kadar.