Hayat, biz planlar yaparken başımıza gelenlerden ibaret… Ne kadar tanıdık bir cümle, değil mi? Sanki hepimiz bu gerçeği biliyor ama yine de her seferinde şaşırıyormuşuz gibi. Planlarımızı yaparken içimizde sessiz bir umutla “Bu kez farklı olacak” diye düşünürüz. Ama bazen, ne kadar titizlikle kurarsak kuralım o planlar, hayatın acı tatlı sürprizleri karşısında yerle bir olur. İşte tam da bu noktada büyümenin, belki de yaşlanmanın ne anlama geldiğini anlarız.
Önyargılarımızla kilitlediğimiz odalar vardır. O kapının arkasında, kendimize bile itiraf edemediğimiz korkular, kabuslar ve “asla olmaz” dediklerimiz saklanır. Ne gariptir ki, hayat ısrarla o kapının anahtarını bulur ve tek tek hepsini önümüze serer. “Bu benim başıma gelmez,” dediğimiz her şeyin aslında ne kadar mümkün olduğunu görürüz. Ve işin tuhafı, o kabusların her biri gerçekleştiğinde sandığımız kadar yıkılmayız. Çünkü insan, korkularıyla yüzleştiğinde daha dayanıklı ve daha gerçek birine dönüşür.
Belki de büyümek, başımıza gelenlere şaşırmayı bırakmaktır. Kabullenmek değil; şaşırmamak… Hayatın düzensiz akışına kendini bırakmak, her şeyin kontrolümüzde olması gerektiği yanılgısından kurtulmak… Çünkü asıl güç, kontrol etmekte değil; akışın içinde ayakta kalabilmekte saklıdır.
O yüzden, plan yapmaya devam edeceğiz. Çünkü insan umut etmeden yaşayamaz. Ama bir gün o planların başına gelenler bizi şaşırtmazsa, işte o gün kendimize “Evet, büyüdüm galiba” diyebileceğiz